Vietnam Doğu Hindiçin’de bulunan bir ülke. Ülkenin yüzölçümü 331 bin kilometrekare. Başkenti Hanoi. Komşuları kuzeyde Çin, batıda Laos ve Kamboçya. Doğusu ve güneyinde ise Güney Çin Denizi yer alıyor. Ülkenin 3200 kilometre uzunluğunda bir sahil şeridi var. En büyük şehri Ho Chi Minh City, eski ve daha çok bilinen adıyla Saygon. Halk arasında hala bu isim yaygın olarak kullanılıyor. Ülke Kuzey, Orta ve Güney Vietnam olarak üç coğrafi bölgeye ayrılıyor.
- Başkent Hanoi’nin bulunduğu Kuzey Vietnam’da Kızıl Nehir Deltası, Ha Long Körfezi ve Sapa gibi yüksek rakımlı bölgeler yer alıyor.
- Orta Vietnam’da eski imparatorluk başkenti Hue ve Da Nang gibi önemli kentler bulunuyor.
- Güney Vietnam’da ise verimli topraklara sahip Mekong Deltası ve Saygon kenti var.

Ülkenin 2025’teki nüfusu 103 milyon. Kişi başı milli gelir için 2025 tahmini 4806$. Dünyanın en kalabalık 15. ülkesi. En kalabalık kenti ise 9-10 milyonluk Saygon.
Ülkenin bilinen tarihi M.Ö. 2879’da kurulan Hung Krallığı’na kadar gidiyor. M.Ö. 111’de Çin’deki Han Hanedanlığı’nın işgaline uğramış ve bin yıl kadar bu ülkenin boyunduruğunda yaşamış. Bu dönemde, Çin devlet yönetim modeli ve Konfüçyüs dini gibi, Çin kültürüne özgü özellikler benimsenmiş. Vietnam 939’da Çinlileri yenerek bağımsızlığına kavuşmuş. 1858’e kadar üç değişik hanedan tarafından yönetilmiş. Bu dönemde Budizim benimsenmiş, pirinç tarımı da yaygınlaşmaya başlamış. Ama Çin’le çatışmalar da hiç eksik olmamış. Çinliler, Vietnam halkını da Türkler, Moğollar, Tibetlilerle birlikte hep kendilerine düşman barbar topluluklar olarak görmüşler.
1858’de ülkeyi güneyden başlayarak Fransızlar işgal etmiş. İşgal Laos ve Kamboçya’yı da kapsamış. 29 Aralık 2024’te yayınlanan ‘Hindiçin’de Fransa’ isimli makalemde bu döneme ve özellikle Fransızların 1954’te bozguna uğradığı Dien Bien Phu muharebelerine geniş yer vermiştim. İsteyen link’ten okuyabilir. Fransızların Vietnam’dan çekilmesi sonrası, ülke Kuzey ve Güney Vietnam olmak üzere ikiye bölünmüş. Kuzeyde komünist bir yönetim kurulurken, güneyde ABD destekli bir idare yönetimi ele almış. 1960’ların başında ise komünizmin yayılmasının kendisi için ciddi bir risk olacağını düşünen ABD, 1955’ten beri devam eden iç savaşa bizzat dahil olmuş. Ancak, 1975’e kadar süren şiddetli çatışmalarda, Kuzey Vietnam ordusu ve güneydeki Vietkong gerillaları, ABD ordusu ve işbirlikçi Güney Vietnam kuvvetlerini yenerek Saygon’a girince ülkede çatışmalar sona ermiş ve 1976’da başkenti Hanoi olan Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti resmen kurulmuş. 1986’da Vietnam Komünist Partisi Çin’deki reformları izleyerek ülkeyi siyasi olarak komünist, ama ekonomik olarak piyasa ekonomisini benimseyen bir yapıya dönüştürmüş.
Ben Vietnam’a 2009 yılında, daha önce anlatmış olduğum Laos’un eski imparatorluk başkenti Luang Prabang’tan uçakla geçmiştim. Arzu edenler Laos anılarımı link’ten okuyabilir.
Vietnam gezim de uçağın indiği başkent Hanoi’den başlamıştı. O zamanlar ülkede kişi başı milli gelir 1160-1200 dolar seviyesindeydi. O günden bugüne Vietnam ekonomisi müthiş bir büyüme gösterdi. Dünyanın ikinci büyük pirinç üreticisi ve önemli oranda su ürünleri ihracatçısı olmanın yanısıra, yabancı sermayeye açık ekonomi politikası sayesinde Çin’den, Japonya’dan ve Güney Kore’den büyük oranda yabancı sermaye çekti. Daha 2009’da Tonkin Körfezi’nde bulunan Haifong limanını Hanoi’e bağlayan anayolda, bu fabrikaların sıra sıra dizilmiş halini gözlemlemiştim. Biz ileri demokrasiye geçtikten sonra sağlıklı bir yabancı sermaye girişi alamazken, Vietnam stabil hukuk sistemi ve yabancı sermayeyi teşvik edici yatırım stratejileriyle inanılmaz bir büyümeyi başardı.
Hanoi’nin ana caddeleri Avrupa’da demir perde döneminde ve bugün hala Rusya’da gördüğümüz kentlerdeki görünüme bir miktar benzerlik gösteriyordu. Ancak, Güneydoğu Asya’ya özgü yoğun bir bisiklet ve motosiklet trafiği sokakları doldurmuştu. Ayrıca ana bulvarların ve caddelerin biraz dışına çıktığınızda küçük dükkanlar, işportacılar ve daha yerel mimariyle yapılmış evlerin sıra sıra uzandığı ve organik olarak gelişmiş olduğu izlenimini veren sokaklar biz yabancıların hemen dikkatini çekiyordu.

Hanoi’nin eski kentinde dolaşmak bu bağlamda oldukça ilgi çekici ama aynı zamanda oldukça güvenlikli idi. Tabii tüm büyük kentlerde olduğu gibi yankesicilere ve dolandırıcılara dikkat etmek kaydıyla.

Eski adı, Vietnam dilinde Yükselen Ejderha olan Hanoi, Kızıl Nehir kıyısında kurulmuş. Kentin ortasında göller de var. Hoan Kiem bunlardan en tanınmışı. Ortasındaki küçük adacıkta da bir tapınak yer alıyor. Gölün çevresi yerli halk ve turistler için gezinti alanı. Benim ilgimi ise adı Truc Bach olan başka bir göl çekti. 1967’de ABD’nin yaptığı ağır hava bombardımanları esnasında düşürülen uçaklardan birinin mürettebatı arasında olan, daha sonra Cumhuriyetçi Parti’den senatör ve başkan adayı olan John McCain bu göle paraşütle inmiş ve esir alınmış. Bu esaret beş yıl sürmüş. Gölün kıyısında bu olayla ilgili bir küçük anıt da var. Bu bölge de bir gezinti alanı. Sömürge döneminden kalma St. Joseph Katedrali ve Hanoi Opera Binası Fransız etkisini anımsatmak açısından önemli.
Ancak, beni oldukça etkileyen yerlerden biri Vietnam’ın kurucu lideri Ho Chi Minh’in anıt mezarı oldu. Moskova Kızıl Meydan’daki Lenin mozolesinden esinlenilerek yapıldığı hemen anlaşılan bu mekanı, oldukça uzun bir kuyrukta bekledikten sonra gezebildim. Tıpkı Lenin gibi mumyalanmış olan Ho Chi Minh’i sanki canlıymış gibi görmek olası. Sovyet döneminde Lenin’in mozolesini ziyaret etmek için çok uzun süreler sıra beklemek gerekirmiş. 1967’de annem bir davet sonucu gittiği Moskova’da böyle bir kuyrukla karşılaşmış. Bundan 30 yıl önce Rusya Federasyonu döneminde ben gittiğimde ise kuyruk yoktu. Vietnamlıların Ho Amca’ya ilgisi, saygısı ise hiç azalmamış devam ediyordu.
Hanoi’de birkaç tapınak ziyareti dışında bir akşam da klasik Vietnam sahne sanatını izleme olanağı buldum. Ancak şarkıcı kadınların tiz sesleri ve alışık olmadığım içimi bayıltan müzikten keyif almadım.
(devamı haftaya)
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.