Türkiye’de Aziz Nesin’le ilgili bir anekdot anlatılır. Söylendiğine göre Aziz Nesin hayranı bir Romen yazar Türkiye’ye gelir. İstanbul ve Türkiye’de bir süre kaldıktan sonra Aziz Nesin’in yazdıklarının bir abartı değil, birebir gözlem olduğu sonucuna varır ve ‘Ben onu büyük bir mizah ustası sanıyordum; meğer sadece gördüklerini yazıyormuş’ der.
Bu anekdot genellikle tanınmış Romen yazar Panait Istarti’ye atfedilir. Ancak, her ne kadar Panait Istrati 1920’lerde İstanbul’a gelmiş, uzun süre kalmış, Anadolu’yu gezmiş, Türkiye’nin o dönemdeki aydınlarıyla tanışmış ve eserlerinde Türkiye’ye sık sık yer vermişse de, Aziz Nesin’le tanışmış olması ya da kitaplarını okumuş olması mümkün değildir. Zira 1884 doğumlu olan Istarti 1935’te Bükreş’te veremden ölmüştür. Buna karşılık Aziz Nesin’in doğum tarihi 16 Nisan 1915’tir ve ilk öyküleri 1939’da, ilk kitabı ise 1946’da yayınlanmıştır. Yani kronolojik olarak anlatının gerçek olması mümkün değil.
Buna karşılık mizah konusunda usta olmanın en önemli özelliklerinden biri iyi gözlem yapmaktır. Aziz Nesin’in de bu konuda olağanüstü başarılı olduğu açıktır. Ülkede gözlemlediği olayları olağanüstü bir mizahi yetenekle kaleme almıştır. Hatta bu nedenle Türkiye’de kara mizaha konu olabilecek bir olay gündeme geldiğinde, sık sık sık ‘Tam Aziz Nesinlik bir olay’ denir. Öte yandan Türkiye’de bu tür ilginç olaylar olmasaydı bir Aziz Nesin’imiz de olmazdı herhalde.
İşte benim de başımdan bundan tam 46 yıl önce Aziz Nesinlik bir olay geçti…
1978 Haziran’ın sonunda Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldum. Boğaziçi’ne başladığım 1974 Eylül ayında Kıbrıs Barış Harekatı yeni bitmişti. Ekim ortası bir grup Kıbrıslı öğrenci, üniversiteyle yapılan bir anlaşma sonucunda eğitimlerine devam etmek için Boğaziçi’ne geldiler. Ben de bu sayede pek çok değerli arkadaş edindim. Bunların hemen hemen hepsiyle arkadaşlığım devam ediyor. Sınıftaki Kıbrıslı kız öğrencilerden biriyle ise arkadaşlığımız zaman içerisinde ilerledi ve evlilikle sonuçlandı. Eşim Zehra ile 12 Ekim’de 46. evlilik yıldönümümüzü kutlayacağız.
Okulun son yılında hem ben, hem Zehra yurtdışında master yapmaya karar vermiştik. Yaptığımız başvurular sonucunda İngiltere’deki Sussex Üniversitesi’nden her ikimize de kabul mektubu geldi. 1 Temmuz 1978’de okulun bahçesinde yapılan diploma töreni sonrası (Kayyım rektör geldiğinden beri yapılamıyor) bu özel anı yaşamak üzere İstanbul’a gelmiş olan Zehra’nın anne ve babasıyla benim ebeveynlerim tanıştılar. Baltalimanı’ndaki Oba Café’de buluşup hoş beşten sonra doğal olarak bizim ilişkimiz gündeme gelmiş ve her iki taraf da evlenmemizi uygun bulmuş. Zehra ve ben her ne kadar ciddi bir ilişki içindeysek de evlilik konusunda henüz bir adım atmamıştık. Dersler, sınavlar mezuniyet, master için değişik üniversitelere başvurular derken bu konuya öncelik vermemiştik. Halbuki bu ilişkinin adını koymalı ve kendisine evlenme teklif etmeliydim. Tecrübesizlik işte…
Her ne kadar Zehra’nın babası, bu sohbetten üç gün sonra nişanlanmamızı, 21 Eylül’de İngiltere’ye uçmamızdan önce de nikah yapılmasını önermiş ve bizimkiler de kabul etmiş olsalar da, gıyabımızda oluşturulan bu çok hızlı aksiyon planına ben karşı çıktım. ‘Bana biraz vakit verin, mahalle arkadaşım Bahadır’a bile durumu açıklamaya zaman olmayacak‘ gibi biraz abuk sabuk bir tepki verdiğimi hatırlıyorum.
Halbuki, biraz da tez canlı olan müstakbel kayınpederim haklı olarak Kıbrıs’ta kızının evlenmeden benimle İngiltere’ye gitmesinin hoş karşılanmayacağının bilincindeydi. Ancak o yaşlarda insanlar dik kafalı oluyor. Bu tür seremonilerden de hiç hoşlanmadığımdan, sonunda herkesi İngiltere uçağında kendi aramızda yüzük takmaya ve bir yıl sonra master bitince evlenmemize razı ettim. Müstakbel kayınpederim de benimle ilk günden çatışmamak için bu önerimi kabul etti. Herhalde içinden ‘çattık bu çocuğa’ diye düşünmüştür. Bu arada da kendisiyle 2013 yılındaki ölümüne kadar hep çok iyi ilişkilerim olduğunu vurgulamak isterim.
İngiltere’deki eğitimimiz planlandığı gibi 12 ay sürdü. Orada okurken de ABD’de bir üniversiteden burs olanağı bulduk ve Ocak 1980’den itibaren ABD’de okuma fırsatı elde ettik. Bu durumda Eylül sonu İngiltere’den ayrılacak, önce İstanbul’a gelecektik. İstanbul’da nikah için gerekli işlemleri yapacaktık. Sonra da Zehra Kıbrıs’a gidecek ve altı aydır görmediği ailesini görecekti. Bu arada o Kıbrıs’ta ben de İstanbul’da ABD seyahati için gerekli hazırlıklarımızı tamamlayacaktık.
Ancak, Şişli Nüfus Müdürlüğü’ne evlilik başvurusu yaptığımızda Aziz Nesinlik hikaye başladı. Evlilik için işlemlere başlamamız için her ikimizin de bekar olduğunun kanıtlanması gerekiyordu. Ben Eyüp nüfusuna kayıtlı olduğumdan gerekli belgeyi bir günde almam olanaklıydı. Ancak, Zehra Kıbrıs Türk Federe Devleti (KTFD) vatandaşıydı ve evli olup olmadığının Kıbrıs’a sorulması gerekiyordu. Nüfus memuru bu nedenle bir yazı hazırlanacağını, bu yazının İstanbul Valiliği kanalıyla Ankara’ya İçişleri Bakanlığı’na yollanacağını, onların da bu yazıyı Türk Dışişleri Bakanlığı vasıtasıyla KTFD Dışişleri Bakanlığı’na soracaklarını, oradaki iç prosedürler tamamlandıktan sonra yanıtın aynı yolla Şişli Nüfus Müdürlüğü’ne geleceğini söyledi. O zamanın olanaklarıyla tüm bu işler posta ile yapılacağından yanıtın da en iyi ihtimalle iki ay içerisinde gelebileceğini ekledi. Zehra da saf bir şekilde ‘İyi o zaman ben de o arada Kıbrıs’a gider ailemi ziyaret ederim, yazı gelince de hemen geri dönerim ve nikah için gün alırız’ deyince memur hemen müdahale etti. ‘Olmaz, siz bu arada Kıbrıs’a giderseniz orada evlenebilirsiniz. O nedenle bu süre zarfında İstanbul’da ayrı bir ev tutacaksınız ve orada kalacaksınız. Zaman zaman da polis gelip o evde yaşadığınızı teyit edecek‘ dedi. Ahlaki nedenlerle olacak o süreyi bizim evde geçirmesi de kabul görmedi.
Moralimiz sıfırlanmış bir şekilde annem ve babamla oturduğum eve geri döndük. Zehra hemen babası Mehmet Öksüzer’i arayıp durumu anlattı. O sıralar Girne Emniyet Müdür Yardımcısı olan Mehmet Bey telefonda ‘ilk fırsatta buraya gelin, ben sizi burada yıldırım nikahıyla hemen evlendirtirim’ dedi. Biz de bir trenle iki gün iki gecede Mersin’e ulaşıp, Yeşilada feribotuyla Mağusa’ya geçtik. Bizim arkamızdan birkaç gün sonra annem, anneannem ve babaannem de Mağusa üzerinden Kıbrıs’a ulaştı.
Daha onlar Kıbrıs’a ulaşmadan Mehmet Bey’in girişimleriyle biz bir sabah Girne’de hakim karşısına çıktık. Ekim başı olmasına rağmen sıcak bir gündü. Girne Kaza Mahkemesi’nin açık geniş koridorları olan İngiliz döneminde kalma binasının birinci katında, küçücük bir odada davayı karara bağlayacak hakim bir masanın arkasında bizi bekliyordu. Masanın karşısına güç bela Zehra ve bir avukat bey sığabildi. Neyse ki hakim, sıcak nedeniyle, masasının solundaki koridora açılan camı sonuna kadar açmıştı. Bu sayede ben de koridorda açık pencerenin önünde durabiliyor, duruşmanın bir parçası olabiliyordum.
Hakim, yıldırım nikah talebimizin gerekçelerini sordu. Biz de doktora eğitimimiz için Amerika’dan kabul geldiğini, yakında öğretim yılının başlayacağını ve oraya evlenerek gitmek istediğimiz için zamanın dar olduğunu belirttik. Hayatında ilk kez eğitime gitme nedeniyle yıldırım nikah talebiyle karşılaştığı anlaşılan hakim, bıyık altından gülerken Zehra’nın karnına da bir göz attı; ama Zehra o yıllarda sadece 57 kiloydu ve hiç de hamile izlenimi vermiyordu. Hakim aldığı yanıta pek inanmadıysa da yıldırım nikah talebimizi kabul etti. Bana da ‘Sen evli olabilirsin, dur bir Türkiye’ye soralım‘ filan demedi.
O gece babam da uçakla İstanbul’dan geldi. Zira ertesi gün nikah kılınacaktı. Biz Eylül’ün ortasına kadar Brighton’da denizi sadece kordon boyunda görmüş olduğumuzdan ve zaten Manş’ın suları bizim için soğuk olduğundan o yıl hiç denize girmemiştik. O nedenle Karakum ve 6. mil plajlarına (Şimdiki Acopulco Oteli) gidiyor ve denize giriyorduk. Aile büyüklerimizin çok önemsediği nikah bizleri pek ilgilendirmiyordu. Ayrıca düğün yapılmasına da karşıydık. Hatta Zehra gelinlik giymem diye tutturmuş, o yüzden annemin İngiltere’den dönerken gelinlik satın alması için gönderdiği parayla inadına beyaz bir tuvalet elbise almıştı. Duvak da takmayacaktı. Ben ise gömlek pantolonun ötesine geçmemiştim. Kısacası ailelerimizin düğün hayallerini öldürmüştük. Bu tür gösterişlere para harcamayı israf olarak görüyor, oraya harcanacak parayla bize ABD uçak biletlerinin alınmasını, yanımıza da bir miktar para verilmesini tercih ediyorduk. Düğün yerine Zehra’ların Ozanköy’deki evlerinin geniş terasında nikahımızın kıyılmasını ve çok yakın akrabalar dışında kimseyi davet etmeksizin küçük bir kokteyl parti organize etmeyi tercih etmiştik. Ama o tarihlerde nikah memurlarının istediğiniz mekana gelmesi mümkün değildi. Mecburen nikahımız nikah memurunun yazıhanesinde kıyılacaktı.
Nikah sabahını da denizde geçirdik Daha sonra mahkeme binasının hemen karşısında bulunan avukat yazıhanesine gittik. Evlendirme memuru, dava sırasında yanımızda bulunan avukat idi. Sadece birinci derece akrabalarımızın eşliğinde nikahımız kıyıldı. Aynı günün akşamı da o zamanlar popüler olan Papillon isimli bir lokantada 11 kişi bir akşam yemeği yedik. Yemekte annem, babam babaannem ve anneannem, Zehra’nın ebeveynleri ve üç kardeşi vardı. Arzu ettiğimiz gibi basit bir kutlama oldu.
Ertesi gün de işleri gereği babam İstanbul’a geri döndü. Kıbrıs’ta ben on gün daha kalıp İngiltere’deki eğitimin yorgunluğunu üzerimden atmaya çalıştım. İstanbul’a döndüğümde de KTFD evlilik belgesini nüfus müdürlüğüne sunduk. Zehra da bu vesileyle Türk vatandaşlığı almış oldu. Türkiye’de aylar sürecek olan bir kırtasiye/bürokrasi süreci bir hafta içerisinde halledilmiş oldu.
O dönemde KTFD’de insanlar birbirlerine güven duyuyordu. Sistem de, bürokrasi ve kırtasiye içinde boğulmamıştı. Daha sonra KKTC’ye dönüşen Kuzey Kıbrıs’ta da zaman içinde bürokrasiyi aşmak zorlaştı. Prosedürler ihtiyaca göre geliştirilmediğinden ve teknolojiden yararlanılmadığından işler karmaşık bir hal aldı. Bu sayede Aziz Nesinlik olaylar KKTC’de de artmaya başladı. Başımızdan halen geçmekte olan, bir TC-KKTC ortak prodüksiyonu denebilecek Aziz Nesinlik bir olayı, süreç tamamlanınca ayrıca kaleme alacağım.
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.