Üç hafta önce başlamış olduğum Peru Bolivya anılarıma bugün Cusco ve İnkaların kutsal olarak tanımladığı Urubamba Nehri Vadisi ile devam edeceğim.
8 Haziran 2004 Pazar sabahı Puerto Maldonado’dan Cusco’ya uçtuk. Cusco, And Dağları arasında, 3400 metre yükseklikte, nüfusu 430 bin civarında bir kent. Ülkenin güneydoğusunda yer alıyor. 16.yüzyılda İspanyollar tarafından ele geçirilene kadar İnka İmparatorluğu’nun başkentiymiş. Nüfusun büyük çoğunluğu Quechua halkı. Tabii tüm Peru’da olduğu gibi melezlere de rastlanıyor.
Cusco Havalimanı bir vadinin içerisinde. Piste tek yönden inilebiliyor, zira pistin üç tarafı dağlarla kaplı. Yani Artvin’in şoförleri gibi, buraya inen pilotların da sadece bir kez hata yapması mümkün. Uçak vadide alçalırken, yamaçlarda uçaktan daha yükseklerde otlayan koyunları camdan görmek olası. Bana bu yaklaşma epey ürkütücü gelmişti.
Quechualar için üç canlı kutsal; göklerde akbaba (condor), yer yüzünde puma ve yer altında yılan… Akbaba gökyüzünde yaşayan tanrıların (Hanan Pacha) dünyasını temsil ediyor. Adına çoğumuzun bildiği bir şarkı bile yapılmış. Bu şarkı pek çok tanınmış şarkıcı tarafından modernize edilmiş ve tüm dünyada tanınıyor. 1913’de Perulu bir besteci olan Daniel Alomia Robles tarafından bestelenmiş. Ben size önce Quechualı bir sanatçı olan Leo Rojas’tan enstrümental halini, daha sonra da Simon & Garfunkel ’den uyarlanmış halini alttaki iki link’ten sunuyorum. Müziği dinlerken videolarda izleyeceğiniz And Dağları ve Machu Picchu manzaralarının sizleri bir an için Quechua dünyasına götüreceğinden eminim.
Puma ise yaşamın dünyasını, yani yeryüzünü (Kay Pacha) temsil ediyor. Yeraltını ya da ataları temsil eden hayvan ise yılan (Uku Pacha). Akbaba ruhsal dünyaya geçişi ve bilgeliği, puma gücü ve cesareti, yılan ise değişimi ve ölümden sonra yeniden doğuşu simgeliyor ve bu üç hayvan Quechua felsefesinin temelini oluşturan doğa ve ruhani dengeyi anlatıyor.

Puma yeryüzünü temsil ettiğinden, İnkaların başkenti Cusco da bir puma şeklinde planlanmış. Kentin merkezindeki Plaza de Armas (Silahlar Meydanı) ise kent planlayıcılar tarafından pumanın gözünün olması gereken yere inşa edilmiş. Meydanın Quechua dilindeki adları ise ağlama veya tören yeri anlamına gelen Huacaypata veya Wakaypata. İnka döneminin en önemli dini ritüelleri, festivaller ve devlet törenleri bu meydanda gerçekleşirmiş. İspanyollar bu meydanı işgalden sonra ikiye bölmüşler ve İnka yapılarını da yıkarak tipik İspanyol şehircilik anlayışına göre yeniden inşa etmişler. Plaza de Armas’ın çevresine de idari binalar, kiliseler ve bazı diğer önemli yapıları yerleştirmişler.
Biz de Cusco’daki ikinci akşamımızda bu meydanda enteresan bir festivale rast geldik. Quechua halkı bir İsa kuklasının ardından şarkılar söyleyerek yürüyor, zaman zaman dans ediyordu. İsa’nın ten rengi Quechualar gibi koyuydu ve etek giydirilmişti.
Birden 3400 metreye çıkınca, doğal olarak kişilerde yükseklik hastalığı semptomları da oluşabiliyor. Bu semptomlara karşı en iyi çare koka çayı içmekmiş. Kokainin ham maddesi olan koka bitkisi And Dağları’nda yaşayan halkların geleneksel bir tüketim malzemesi. Çiğnendiğinde soğuk havaya karşı direnç sağladığı düşünülen bu bitkinin yaprakları dini ritüellerde de binlerce yıldır tütsü olarak kullanılıyormuş.
Koka çayı Peru ve Bolivya’da oldukça yaygın ve kullanımı yasal. Bizdeki sallama veya poşet çaylar gibi marketlerde satılıyor. Ayrıca otellerin lobisinde de sebiller içerisinde sürekli sıcak halde bulunuyor. Özellikle deniz seviyesinden Cusco’ya yeni gelenlere yükseklik hastalığına karşı bu çay tavsiye ediliyor. Dolayısıyla biz de dört yıldızlı Libertador otelimizin lobisinde, biraz da çekinerek, bu çaydan bir iki fincan içtik. Bana bir olumsuz etki yapmadı. Tatsız tuzsuz, aroması da olmayan bir şeydi. Geçen haftaki yazımda belirttiğim gibi tura ben, eşim, baldızım ve bacanağım olmak üzere dört kişi katılmıştık. Ertesi sabah kahvaltıya oturduğumuzda, bolca koka çayı içmiş olan baldızıma gece odalarındaki abajurun saldırdığı haberini aldık. Koka çayının etkileri…
Cusco’da kaldığımız iki gün içerisinde yakın çevredeki bazı ören yerlerini gezdik. En ilgimi çeken, adı Saksayhuaman oldu ( İngilizce Sexy Woman’ı çağrıştırdığından ve etkileyici Cusco manzarasından) ama Tambomaçay, Kenko ve Puka Pukara’yı da gezdik.

Saksayhuaman’da çimento olmadığından, kale duvarlarının çok hassas bir işçilikle oluşturulan kilit taşlarıyla inşa edilmiş olduğunu ilgiyle gözlemledik. İmalat o kadar iyi yapılmıştı ki taşların arasında en ufak bir boşluk bile yoktu. Sürekli çok şiddetli depremlerle sarsılan bu bölgede bir mühendislik harikası yaratmışlar. Kilit taşlarından yapılan duvarların İnka döneminden daha önceki bir uygarlık tarafından yapıldığı iddiaları da var. Ancak bu hipotez halen arkeoloji camiasında tam olarak benimsenmiş değil.

Tambomaçay İnka aristokrasisinin bir mesire yeriymiş. Bugün hala akan bir su nedeniyle İnka Hamamları olarak da biliniyor. Kanallar, şelaleler ve küçük havuzlarla, kutsal bir element olarak kabul edilen suyla ilgili ciddi mühendislik yapıları var. Puka Pukara bir İnka kalesi olarak inşa edilmiş. Cusco’dan Kutsal Vadi Urubamba’ya giden yol üzerinde stratejik bir konumu var.
Kenko’da ise kayalara oyulmuş zigzag şeklinde kanalların bulunduğu bir mağara var. İçerisinde de yine kayalardan yontulmuş bir sunak var. Bu mağarada ölülerle veya tanrılarla iletişim kurulduğu düşünülmekte.

Cusco’da geçirdiğimiz ikinci geceyi takiben, otobüsle Kutsal Vadi’ye doğru yola çıktık. Ortasından Peru’nun önemli nehirlerinden Urubamba’nın geçtiği bu vadi 60 kilometre uzunluğunda. Genişliği 1 ila 10 km arasında değişiyor. Hem vadinin tabanında hem de dik yamaçlarında tarım yapılıyor. Anlatıldığına göre, tarım için toprak ülkenin başka yerlerinden taşınmış. İnkalar tekerleği keşfedememiş olduklarından bu nakliyatın nasıl yapıldığı günümüzde hala tartışma konusu. Dik yamaçlarda tarım yapabilmek için taraçalar oluşturulmuş.

Vadide ilk durağımız Pisak harabeleri oldu. Kent, İnka terasları ve tapınaklarıyla ünlüymüş. Her zamanki gibi kenti dolaşmanın yanı sıra pazar yerine de uğradık. Değişik mısır çeşitleri ve yerel motiflerle süslü dokumalar, kilimler en çok ilgimizi çeken ürünler oldu.

Vadide ikinci durağımız Ollantaytantanbo oldu. Burası da ağırlıklı olarak Quechua halkının yaşadığı önemli bir kent. İspanyollara karşı en önemli direnişi örgütleyen Manco Inca, Ollantaytambo’da ateşli silahlarla donanmış kuvvetlere karşı İnkaların elde ettiği nadir zaferlerden birini kazanmış. O nedenle bugün kentin ana meydanında bir heykeli var.
Ollantaytambo’da geceyi, zamanında bir İspanyol asilzadesine ait bir malikane olan otelimizde geçirdik. Binanın giriş kapısının hemen üstündeki çatısında iki küçük boğa heykeli dikkatimi çekti. Daha sonra gezimiz esnasında, bu küçük boğa heykellerinin hemen hemen her evin girişinde çatıda bulunduğunu fark ettim. Peru’nun daha sonra ziyaret edeceğimiz Pucara köyünde üretilen bu seramik heykelcikler, Quechua, Ayamara ve İspanyol kültürlerinin kaynaşması sonucu ortaya çıkmış. Boğa figürleri ev sakinlerini kötü ruhlardan ve talihsizliklerden korur, bereket ve refah getirir, çiftler halinde yerleştirilerek evlilikte denge ve uyumu temsil ederlermiş. Boğa Amerika kıtasına İspanyollar tarafından getirilmiş. O nedenle kesin olmamakla birlikte İspanyollardan önce boğa figürlerinin yerine bir çift pumanın yerleştirildiği tahmin ediliyor.
İzleyen gün sabah erkenden kalkarak gezimizin en üst noktasını oluşturacak olan Machu Piccu’ya ulaşmak için Ollantaytambo tren istasyonuna geçtik ve Cusco’dan gelen, ray açıklığı oldukça dar ve tek hat olan turistik trene bindik. Vadinin dik yamaçlarının en üst noktalarına kadar görülebilmesi için vagonların üstü de camla kaplıydı. Yanımızda akan nehri ve vadinin muhteşem manzarasını izleyerek, bir süre sonra bir köyün merkezinden geçerek son istasyona ulaştık. Köyün ana caddesi yerine tek hat bir demiryolu vardı ve iki tarafında turistik eşya satan mağazalar ve yeme içme mekanları yer alıyordu. Machu Picchu’nun hemen dibinde olan bu köyün adı Aguas Calientes Thermales Minerales, yani Türkçesi Sıcak Mineralli Termal Sular. Nitekim burada kaplıcalar varmış.

Bu köyden midibüslere binilerek gayet virajlı ve zahmetli bir tırmanışla Machu Picchu’ya ulaşılıyor. Gezinin o bölümü ve devamını da haftaya anlatmaya devam edeceğim.
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.