Küresel ısınmaya karşı çok hızlı bir şekilde gerekli tedbirler alınmazsa insanlık tüm doğayı altüst edecek gibi. Durumun vahameti nihayet anlaşılmış olmakla birlikte, devletler ve kar hırsı bürümüş sermaye sahipleri tedbir almakta geç kalıyorlar. Toplum da hala yeterince bilinçlenmiş değil. Bilinçlenenler de hala azınlıkta ve büyük bir ümitsizlik içerisinde.
Küresel ısınmaya karşı alınacak tedbirlerin başında, atmosfere metan ve karbondioksit salınımının en aza indirilmesi gerekiyor. En geç 2050’de tüm dünya ülkelerinin karbon nötr hale gelmesi, yani atmosfere saldıkları net sera gazı miktarını sıfırlamaları gerekiyor.
Dünyada en fazla sera gazı salınımı, kömür ve petrol türevlerinin tüketiminden kaynaklanıyor. Elektrik enerjisi üretiminde kullanılan karbon bazlı yakıtların kullanımının hızla azaltılması gerekiyor. Ulaştırmada ise içten yanmalı motor kullanımını terketmemiz başka bir mecburiyet. Çimento, çelik, azot bazlı gübre ve cam üretiminde de yine karbon temelli üretim tekniklerinden vazgeçmemiz gerekiyor.
Bu nedenlerle nükleer santraller ve yenilenebilir enerji önem kazanıyor. Ancak, günümüzde kullanılan nükleer santral teknolojilerinin önemli kazalara neden olma ihtimali de endişe yaratıyor. Geçmişte ABD, Ukrayna ve Japonya’da önemli kazalar yaşanmıştı. Ayrıca, teknolojisinin oldukça karmaşık olması ve çok yüksek güvenlik tedbirleri alınması gereğinden dolayı ciddi şekilde pahalıya mal oluyorlar. Akkuyu’da kurulmakta olan dört ünite peyderpey devreye girdiğinde, Türk toplumu da bunun farkına varacak.
Sera gazı salınımından kurtulmak için bir diğer seçenek yenilenebilir enerji. Yenilenebilir enerji denince akla ilk gelenler su, rüzgar, güneş, jeotermal ve biokütle enerjileri. Türkiye yenilenebilir enerji konusunda göreceli olarak şanslı. Cumhuriyetin kuruluşundan beri önem verilen hidroelektrik üretimi, toplam kurulu gücün %30.9’una ulaşmış durumda. Buna %10.9 ile rüzgar, %8.6 ile güneş, %1.7 ile jeotermal yatırımları eklendiğinde yenilenebilir enerji kurulu gücü %52.1’e ulaşıyor. Bir miktar da biokütleden elektrik üretimi var. Türkiye’nin toplam yenilenebilir enerjiden elektrik üretiminin AB ortalamasının üzerinde olduğu belirtiliyor. (Kaynak TC Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı)
Ancak, pek çok yenilenebilir enerji türünde en büyük sorun, süreklilik arz etmemeleri. Güneş enerjisi üretimi gün doğumundan gün batımına kadar, o da güneşin bulutlar tarafından kapatılmadığı saatlerde olası. Rüzgarda da, havanın durgun olduğu günlerde üretim düşmekte.
Türkiye’de de 2021’de toplam elektrik enerjisi üretiminin sadece %33.5’i yenilenebilir kaynaklardan sağlanabilmiş. Türkiye elektrik üretimini ağırlıklı olarak karbon salınımı son derece yüksek olan linyit ve ithal taş kömürüyle, doğalgazdan sağlamakta.
Türkiye ayrıca, ısınmada, ulaşımda ve ağır sanayide de çok yoğun karbon salınımına neden olmakta. Binalarda da enerji kaybını en aza indirgeyecek yalıtım konusuna önem verilmiyor. Örneğin TOKİ’nin inşa edilmesine ön ayak olduğu konutlarda ciddi bir ısı yalıtımı bulunmuyor ve bu da daha çok yakıt tüketilmesine yol açıyor.
Karbon salınımını ciddi bir program dahilinde azaltmazsak, başta AB olmak üzere pek çok ülkeye ihracatımız ciddi şekilde pahalılaşacak ve zorlaşacak. Türkiye bu konuda bazı sözler vermiş durumda, ama uygulamada hiçbir düzenlemeye gitmiyor. Kömür santrallerini kapatmak için bir takvim oluşturmak, halen çalıştırılmakta olan santrallerin bacasına filtre takılmasını sağlamak gibi konularda hiçbir gelişme yok. Tam tersine yeni linyit madenlerine ruhsat veriliyor, yeni santraller açılmasına çalışılıyor.
Peki ne yapılmalı?
Türkiye en kısa sürede karbon bazlı enerji üretimi ve tüketiminden çıkmak zorunda. Bu sayede her yıl milyarlarca doları, başta Rusya olmak üzere yurtdışına ödemekten kurtulabilecek. Dolayısıyla kıt döviz kaynaklarımız yurtiçindeki yatırımlara yönlendirilebilecek.
Bu nedenle ilk yapılması gereken, mevzuatı gözden geçirmek. Bir örnek vermek gerekirse, Türkiye’de evinizin çatısına yatırımı kendi cebinizden yapacağınız güneş panelleri taktırmak hiç ekonomik değil. Mevzuat, bırakın teşvik vermeyi, yatırımcıyı kazıklayıp, dağıtım şirketini zengin etmeye yönelik bir şekilde düzenlenmiş. Mevzuatın, yapılarda izolasyonu zorunlu tutmak ve ısı pompası kullanımını teşvik etmek gibi konularda da bir etkinliği yok.
İkinci yapılması gereken, ülkenin güneş potansiyeliyle karşılaştırıldığında son derece düşük olan güneş enerjisine dayalı elektrik enerjisi üretimini, yerli teknolojiyi de teşvik ederek artırmak.
Üçüncüsü, linyit ve kömür bazlı elektrik üretiminden çıkış için bir yol haritası oluşturmak ve bunu çok ciddi bir şekilde uygulamak.
Dördüncüsü, açık denizlerde de olmak üzere, rüzgar enerjisi yatırımlarını daha da artırmak. Halen, Danimarkalılarla Güney Marmara ve Birleşik Arap Emirlikleri ile Kuzey Ege’de düşünce düzeyinde bazı çalışmalar var, ama henüz proje aşamasına bile gelememiş durumda. Sadece, Balıkesir için çok küçük çaplı bir pilot proje biraz şekillenmiş durumda.
Beşincisi, ulaşımda içten motorlu araçların üretim ve kullanımını belli bir plan dahilinde sonlandırmak, bu bağlamda ülkede pil teknolojisi konusunda araştırmalar yapmak ve yatırımları teşvik etmek. Karayollarında şarj ağları oluşturulmasını hızlandıracak girişimlerde bulunmak, ulaşımı hızla demiryolları ve deniz taşımacılığına kaydırmak için harekete geçmek.
Altıncı olarak ise, akıllı enerji dağıtım ağlarına ve uzun mesafe enerji naklinde kayıpları en aza indirmek için yüksek gerilim doğru akım enerji hatlarına yatırım yapmak.
Sonuçta, hızla temiz enerjiye geçmek ve enerji nakil ve dağıtım şebekelerimizi modernize etmemiz gerekiyor. Ancak, yukarıda da belirttiğim gibi, yenilenebilir enerjinin hidroelektrik, jeotermal ve biokütle dışında sürekliliği yok. Yani baz enerji olarak kullanılması son derece zor. Ayrıca cevherden demir-çelik, çimento ve cam üretiminde fırınları elektrikle ısıtarak sorunu aşmak da olası değil. Azot ve azotlu gübre üretiminde de dönüşüm şart.
Ancak, bu konularda dünyada önemli gelişmeler oluyor. Özellikle hidrojen kullanımına yönelik teknolojilerde büyük yenilikler söz konusu. Türkiye ise maalesef bu konuda treni kaçırmak üzere. En iyisi, bu konuyu daha detaylı olarak incelemeyi haftaya bırakalım.
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.