Son yıllarda en çok konuşulan konular arasında küresel (global) ısınma yer almaktadır. Küresel ısınma nedeniyle gerçekleşen iklim değişiklikleri ve iklim değişikliklerinin sonucu olan doğal felaketler ve afetler konuşulmaktadır. Bu doğrultuda basın ve yayında çok fazla bilgi verilmekte fakat konunun ehemmiyeti her ortamda belirtilse de bu konuda alınan tedbirlerin yetersizliği ortadadır. Konunun çok iyi anlaşılması ve bütün dünyanın beraber hareket ederek krizi durdurması vazgeçilmezdir.
Öncelikle “Sera gazları nelerdir ve ne işe yararlar?” ve “Neden küresel ısınmaya sebep olurlar?” sorularını cevaplayalım. Bilindiği üzere sera, bitkilerin yetişmesine uygun şartların sağlanması amacı ile çevre şartlarının kontrol altında tutulduğu yapıya verilen isimdir. Sera gazları da dünyanın yaşanır olmasını sağlayan, dünyadaki ısıl dengeyi kontrol eden gazların meydana getirdiği bir kalkandır. Bu gazlara sera gazları denmesi de seraya benzer bir fonksiyonu gerçekleştirmesinden kaynaklanmaktadır. Su buharı (H2O), karbondioksit (CO2), nitröz oksit (N2O), metan (CH4) ve ozon (O3) başlıca sera gazlarıdır. Çok basit olarak bu gazların miktarının atmosferde kontrolsüz bir şekilde artması sonucu fazla oranda güneş ışını sera gazlarıyla tutularak yeryüzünün ısınmasına sebep oluyor. Kızılötesi ışınları tutarak ısıyı tutan bu gazların oranında, insan faaliyetleri sonucunda artış meydana gelmesi küresel ısınmayı tetikliyor. Dünya mükemmel bir dengeye sahip fakat bu denge bozulunca her şey bozulmaya başlıyor. Bu hassas dengenin korunması gerekiyor. Birçok kaynakta verilen bilgiye göre sera gazları olmasaydı dünya yüzeyinin mevcut sıcaklığı ortalama 15 °C yerine yaklaşık -18 °C olurdu ki bugünkü yaşam mümkün olmazdı.
Sera gazları dünyadaki yaşamın devamı ve dengenin korunması için gereklidir. Dünya sıcaklığının belirli bir seviyede olması ve doğal hayatın devam etmesi için sera gazlarına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu, hayatın bir gerçeğidir. Dünyada gerçekleştirilen üretim ve tüketim faaliyetlerinin sonucunda çevre kirlenmekte, çevreye gaz salınımları yapılmaktadır. Ormanların yok edilmesi ve yeşil alanların hızla azalması da önemli bir etkendir. Bu gaz salınımları atmosferdeki gazların oranını önemli derecede değiştirmektedir ve denge bozulmaktadır. Denge bozulduğunda da beklenmedik atmosferik faaliyetler cereyan etmektedir.
Kısaca bu sera gazlarını tanıyacak olursak; su buharı, suyun gaz haline verilen isimdir. Atmosferde en çok bulunan gazdır. Su döngüsünde doğal olarak gerçekleşme mümkündür. Bilindiği üzere su her sıcaklıkta buharlaşabildiği için havada her zaman su buharı bulunur. İkinci önemli sera gazı karbondioksittir. Karbondioksit gazının büyük çoğunluğu insan kaynaklı olup fosil yakıtların yakılmasıyla ortaya çıkmakta ve çevreyi olumsuz yönde etkilemektedir. Bu yakıtlar arasında; kömür, petrol ve doğalgaz önemli ölçüde yer almaktadır. Bu gazın oranı oldukça yüksek olup atmosferde çok uzun süre kalabilir ve iklim değişikliğini tetikler. Neredeyse tüm emisyonların %75’ine tekabül etmektedir. Ormanların hızla yok olması da bu gazın atmosferde artışına sebep olmaktadır. Sera gazlarından bir diğeri metan, atmosferde karbondioksit kadar uzun süre kalmamasına rağmen küresel ısınmada 25 kat daha fazla etkilidir. Sebebi, bu gazın kızılötesi radyasyonu tutma kapasitesinin çok yüksek olmasıdır. Bu gaz genellikle atıklardan ortaya çıkmaktadır. Çöplükler, hayvan dışkıları en önemli kaynaklardır. Bu faaliyetler de insan eliyle yapılan faaliyetlerdir. Diğer bir sera gazı nitröz oksit, azot döngüsü sebebiyle doğal olarak atmosferde bulunur. Salınımından sonra atmosferde 100 yıldan daha uzun süre kalmaktadır. Neredeyse atmosferdeki nitröz oksit oranının %40’ı insan kaynaklıdır. Gübre kullanımı gibi tarımsal faaliyetler, fosil yakıt kullanımı ve evsel atık suyun arıtılması nitröz oksit oranını arttırmaktadır. Son olarak ozon gazını ele alırsak; ozon, insan hayatı için çok önemli bir gazdır. Stratosferde yer alan ozon tabakası, tüm canlıları zararlı güneş ışınlarından korur. Fakat, stratosferde kendiliğinden oluşan ozon, antropojenik (doğada insanoğlunun sebep olduğu) faaliyetler sonucunda atmosferin en alt tabakası olan troposferde yer aldığında insan sağlığına zararlı etkileri ortaya çıkar. Ozon, atmosfere direkt olarak salınmaz, azot oksit ve uçucu organik bileşiklerin kimyasal tepkimeye girmesi sonucunda ortaya çıkar. Genellikle endüstriyel tesisler ve araçlar sebep olarak gösterilebilir.
Sera gazlarının miktarının değişmesiyle ortaya çıkan bu olumsuz etkilerin azaltılması için 2015 yılında Paris’te gerçekleşen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Konferansı’nda 196 ülkenin anlaştığı, günümüzde ise 4 ülke hariç tüm dünyanın kabul ettiği ve karbon kullanımını 1,5°C sıcaklık artış hedefiyle sınırlayan Paris İklim Anlaşması; fosil yakıt kullanımının hızla azaltılarak, enerji verimliliği tedbirlerinin arttırılmasının ve karbon salınımına yol açmayan temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişin zorunlu olduğunu belirtmiştir. Sera gazının azaltılmasında insan eli ile salınan karbon bileşeni gazların azaltılması için bir dizi hedef belirlenmiştir. Şüphesiz bu hedefleri gerçekleştirmenin en önemli aktörü hidrojen yakıtının aktif kullanımıdır. Hidrojen, sudan yenilenebilir enerji kaynakları ile üretilmekte ve doğalgaz boru hatları ile alternatif bir yakıt olarak değerlendirilmektedir. Hidrojenin yakılması ya da elektrokimyasal olarak elektrik üretilmesi amacı ile ulaşım araçları ve evsel uygulamalarda kullanımı sonucu CO2 emisyonu sıfırlanmaktadır. Avrupa’da güçlü ülkeler, özellikle Rusya-Ukrayna arasındaki savaş kaynaklı yaşanan doğalgaz kesintilerinden ötürü, enerjide daha bağımsız olma yolunda bir dizi politika değişikliğine gitmiş ve özellikle hidrojen kullanımı ve yaygınlaşmasına büyük bütçeler ayırmışlardır. Ülkemiz de benzer şekilde Paris İklim Anlaşması’na katılan ülkelerden olup kendi hedefi olarak 2053 yılı için sıfır karbon salınımı politika ve hedeflerini yayınlamıştır. Bu hedef doğrultusunda Enerji Bakanlığı tarafından 19.01.2023 tarihinde “Türkiye Hidrojen Teknolojileri Stratejisi ve Yol Haritası” yayımlanmıştır. Bu stratejide 2035 ve 2053 yılları için farklı hedefler belirlenmiştir. Özetle, bu strateji ve yol haritasında yenilenebilir enerjiden elde edilen ve yeşil hidrojen adı verilen yakıtın elde edilmesi için maliyet ve üretim kapasitesi hedeflerinin yanı sıra hidrojen temelli yakıtları kullanarak (amonyak, kömür, doğal gaz vb.) karbon yakalama teknolojilerinin desteklenmesi hedefleri de detaylı bir şekilde sunulmuştur. Rapora göre yeşil hidrojen üretim maliyetini 2035 yılına kadar 2,4 ABD Doları/kgH2’nin altına ve 2053 yılına kadar 1,2 ABD doları/kgH2’nin altına düşürmek, sudan hidrojen üretmek için kullanılan elektrolizörün kurulu güç kapasitesinin 2030’da 2 GW’a, 2035’te 5 GW’a ve 2053’te 70 GW’a ulaşmasını sağlama hedefleri ön plana çıkmaktadır. Ülkemizin sahip olduğu yüksek yenilenebilir enerji potansiyeli ve jeopolitik konumu gibi avantajlarını, yapılacak Ar-Ge faaliyetleri ile üretilen hidrojenin hem yurt içinde kullanılabileceği hem de yurt dışına ihraç edilebileceği gerçeklerini de göz önünde bulundurarak bu hedeflerin belirlendiği ifade edilmiştir. Belirlenen hedeflerin gerçekleşmesi için bir dizi proje çağrılarına çıkılmış ve çıkılmaya devam edileceği, bu proje çağrılarının hepsinde ticarileşmenin takip edileceği, Teknoloji Hazırlık Seviyesi 8 ve üstü çıktıların elde edilmesi şartlarının olduğu görülmektedir. Projelere diğer başvuru şartı olarak üniversite ve sanayinin ortak çalışması şartı da konulmuş olup böylece devletimiz gereken çalışmaları başlatmıştır. Bize düşen ilgili proje çağrılarını konuya yakın sanayi ve üniversite kuruluşları ile değerlendirerek ülkemize katma değeri olan yüksek teknolojili ürünleri üretebilen temiz bir gelecek bırakmaktır.
Küresel ısınmayı önleyebilmek için hem kişisel hem de devlet düzeyinde çalışmalar yapılabilir. Yapılacak çalışmalar küresel ısınma sorununun önlenmesine ciddi katkılar sağlayabilir. Birey olarak çevreyi korumak, atıklar konusunda bilinçlenmek, atık miktarını azaltmak, israftan kaçınmak, yeşili korumak ve yeşillendirme çalışmalarına önem vermek rahatlıkla destek verebileceğimiz konulardır. Devlet olarak ise özellikle karbondioksit salınımının kontrol edilmesi, atıkların minimum zararla bertaraf edilmesi veya geri dönüşümünün sağlanması, ormanların ve yeşilin korunması, doğal kaynakların verimli kullanılması, toplumun bilinçlendirilmesi konularında çalışmalar yapılabilir. Bu çalışmaların yapılması elzemdir. Herkesin konuya gerekli hassasiyeti göstermesi bir zorunluluktur. Gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak hepimizin vazifesidir. Bu doğrultuda çalışmaya hep beraber devam etmeliyiz.
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.