
Dünyada rekabetin kuralları değişti ve hızla değişmeye devam ediyor. Yarışı kazanmak için artık, ucuz işgücü veya salt üretim kapasitesine değil; daha az kaynakla daha fazla değer üretmeye odaklanmak gerekiyor. Teknoloji devlerinden biyoteknoloji girişimlerine kadar küresel başarının formülünün birleştiği tek bir nokta var; yeniliğe dayalı, nitelikli ve özgün üretim. Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınması, tam da bu eksende gerçekleşecek stratejik bir dönüşüme bağlıdır.
Bu dönüşümün merkezinde nitelikli insan kaynağı yatıyor. Eğitim sistemi bireyin merakını, problem çözme yetisini ve yenilikçilik kapasitesini beslemeyen bir ülkede, teknoloji üretimi ancak bir hayal olarak kalır. Ezbere dayalı mevcut sistemde gençler, üretmeyi ve denemeyi değil; yalnızca sınav geçmeyi hedefliyor. Oysa katma değer üreten ülkeler, çocuklarına erken yaşta araştırma ve proje geliştirme kültürü aşılıyor. Türkiye’nin eğitim anlayışını, bireyin potansiyelini açığa çıkaran ve girişimci ruhu destekleyen bir yapıya kavuşturması bu sebeple şarttır.
Ancak eğitim de tek başına yeterli bir unsur değil. Ar-Ge’nin ekonomik değere dönüşmesini sağlamak gerekir. Üniversite, özel sektör ve kamu arasında güçlü bir iş birliği arayüzü yoksa, laboratuvarda doğan fikirler laboratuvarda kalmaya veya kaybolmaya mahkûmdurlar. Kampüsler yenilik merkezlerine, şirketler ise Ar-Ge’yi uzun vadeli yatırım olarak gören yapılara dönüşmenin yollarını aramalıdırlar. Risk sermayesi fonları ve teknoloji transfer ofisleri, bu fikirlerin ekonomik bir ekosistemle buluşmasında hayati rol oynar.
Bu süreçte devletin rolü, sadece teşvik dağıtmakla sınırlı kalamaz. Devlet, stratejik sektörleri belirleyerek uzun vadeli ve istikrarlı bir destek mekanizması kurmalıdır. Özellikle kamu alımları kaldıraç olarak kullanılmalı; yerli ve yenilikçi ürünler tercih edilerek hem iç pazar talebi oluşturulmalı hem de şirketlerin küresel rekabete hazırlanması sağlanmalıdır.
Türkiye ekonomisinin belkemiği olan KOBİ’lerin teknolojik dönüşümü de kritik önem taşıyan bir diğer konudur. KOBİ’lerin büyük kısmının hâlâ düşük teknolojiyle çalıştığı bir ekonomide genel verimlilik artışı sınırlı kalır. KOBİ’lerin dijitalleşmesi, otomasyon ve yapay zekâ süreçlerine entegre olması, ülkenin toplam üretim kapasitesini yukarı taşıyacaktır. Bu nedenle teknoloji yatırımları hem finansman hem de bilgi birikimi açısından KOBİ’ler için erişilebilir kılınmalıdır.
Ekonomik dönüşümün genelde göz ardı edilen ancak bir diğer kaçınılmaz boyutu ise sürdürülebilirlik ve yeşil mutabakat standartlarıdır. Artık küresel ticarette ‘katma değer’ kavramı, sadece ürünün teknolojik üstünlüğüyle değil, aynı zamanda çevreye duyarlılığıyla ölçülmektedir. Karbon ayak izi yüksek, kaynakları acımasızca tüketen üretim modelleri, yakın gelecekte gümrük duvarlarına çarparak yok olmaya mahkûm görünüyor. Bu sebeple Türkiye’nin sanayi stratejisini, dönüşen ekonominin kurallarıyla yeniden kurgulaması; enerjiyi verimli kullanan ve doğaya saygılı üretim tekniklerini benimsemesi bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor.
Katma değer sadece teknolojiden değil, tasarım ve markalaşmadan da gelir. Bir ürünün değerini, çevresinde örülen hikâye ve marka algısı belirler. Türkiye’nin sadece üreten değil; tasarlayan, hikâye yazan ve bunu dünyaya pazarlayan markalara ihtiyacı vardır. Moda, endüstriyel tasarım ve oyun geliştirme gibi yaratıcı sektörler, bu alanda Türkiye için büyük bir potansiyel barındırıyor.
Tüm bunların harcı ise girişimcilik kültürüdür. Başarısızlığın ayıplandığı, risk almanın korkutucu bulunduğu bir toplumda yenilik yeşeremez. Yenilikçi ekonomiler, başarısızlığı sürecin doğal bir parçası sayan ve girişimciye ikinci şansı tanıyan toplumlardır. Bürokratik engellerin azaltılması ve gençlere ilham verecek rol modellerin artması, bu ekosistemi canlandıracaktır.
Sonuç olarak yüksek katma değerli üretim, Türkiye için ekonomik bir tercihten öte stratejik bir zorunluluktur. Genç nüfusu, üretim kasları ve coğrafi avantajlarıyla Türkiye, bu dönüşümü gerçekleştirecek güce sahiptir. Asıl mesele, bu potansiyeli ortak bir vizyonla harekete geçirmek ve kararlılıkla sürdürmektir. Bugün atılacak doğru adımlar, Türkiye’yi sadece daha güçlü kılmakla kalmayacak, geleceğin dünyasında oyun kurucu ülkeler arasına taşıyacaktır.
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.









