Türkiye’de teknoloji alanındaki ilerlemeler incelendiğinde, kamu tarafından atılan stratejik adımların ve sağlanan desteklerin önemli katkılar sunduğu açıkça görülmektedir. Küresel ölçekte de benzer bir tablo mevcuttur; yüksek teknoloji alanındaki atılımların arkasında çoğunlukla devletlerin kararlı iradeleri ve uzun vadeli stratejileri yer almaktadır.
Türkiye’nin yerli otomobili TOGG, Türksat 6A uydusu ve milli muharip uçağı KAAN bu yaklaşımın somut örneklerini oluşturmaktadır. Son dönemde, gelecekte stratejik ve ekonomik açıdan büyük öneme sahip olacak nükleer teknoloji alanında da önemli gelişmeler yaşanmaktadır.
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Türkiye’nin nükleer enerji alanında yeni bir aşamaya geçtiğini duyurarak “Yerli Nükleer Reaktör Geliştirilmesi Çağrısı”nı başlatmıştır. Bu çağrı, Türkiye’nin yüksek teknolojiye dayalı kalkınma hedefleri doğrultusunda kritik bir adımı temsil etmektedir. Zira nükleer teknolojiye sahip olmadan, sanayi ve teknolojide sürdürülebilir ve yüksek düzeyde bir gelişim sağlamak oldukça zordur.
Bakan Kacır, “Milli Teknoloji Hamlesi” çerçevesinde yapay zekâdan savunma sanayine, kimyadan metalurjiye kadar pek çok alanda artan enerji ihtiyacının yerli, karbonsuz ve kesintisiz çözümlerle karşılanmasının hedeflendiğini belirtmektedir. Bu çerçevede, nükleer enerji hem enerji güvenliği hem de teknolojik bağımsızlık açısından kritik bir rol üstlenmektedir.
Akkuyu Nükleer Güç Santrali ve Kazanımlar
Türkiye, Akkuyu Nükleer Güç Santrali (ANGS) projesi ile nükleer teknoloji alanında önemli bir tecrübe kazanmıştır. Halihazırda yaklaşık 300 Türk mühendis bu alanda yetişmiş durumdadır. Ayrıca nükleer enerjiye yönelik yan sanayi oluşumu da hızla gelişmektedir. Dolayısıyla, yerli nükleer reaktör geliştirme yönündeki yeni girişimler stratejik bir sıçrama niteliği taşımaktadır. Nükleer teknolojiye sahip olmayan ülkelere bu teknolojinin dış kaynaklı olarak sağlanması hem sınırlı hem de belli şartlara bağlıdır. Bu nedenle, teknoloji transferine bağımlı kalmaksızın yerli çözümler geliştirilmesi büyük önem arz etmektedir.
Enerji Talebi ve Nükleerin Önemi
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, nükleer enerjinin Türkiye’nin uzun vadeli enerji vizyonunda merkezi bir konuma sahip olduğunu sıklıkla vurgulamaktadır. Bakan Bayraktar’a göre Türkiye’nin elektrik talebi önümüzdeki 30 yıl içerisinde üç katına çıkacaktır. Bu artışın yalnızca yenilenebilir enerji kaynaklarıyla karşılanması mümkün görünmemektedir.
Türkiye, 2035 yılına kadar 7 gigavat nükleer enerji kapasitesini devreye almayı, 2050 yılına kadar ise bu kapasiteyi 20 gigavat seviyesine çıkarmayı hedeflemektedir. Bu hedef doğrultusunda küçük modüler reaktörler (SMR) önemli bir rol oynayacaktır. Enerji Bakanlığı ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın bu alanda ortak bir vizyon benimsemesi, yerli nükleer teknolojinin geliştirilmesini artık kaçınılmaz bir zorunluluk hâline getirmiştir.
Savunma Sanayiinden Nükleer Teknolojiye
Türkiye’nin savunma sanayisinde elde ettiği başarılar, yüksek teknolojinin yerlileştirilmesi açısından güçlü bir motivasyon kaynağıdır. Özellikle Baykar Teknoloji’nin insansız hava araçları (İHA) konusundaki atılımı, Türkiye’nin “yüksek teknoloji üreten ülke” imajını pekiştirmiştir. Bu başarı, nükleer teknoloji alanında da uluslararası iş birliklerini ve yerli girişimleri destekleyecek bir zemin oluşturmaktadır.
Bakan Bayraktar, barışçıl amaçlarla nükleer bilimsel kapasitenin artırılması amacıyla İstanbul’daki araştırma reaktörünün daha aktif biçimde kullanılmasının planlandığını da açıklamıştır. Bu yaklaşım, Bakan Kacır’ın ortaya koyduğu yerli nükleer teknoloji hedefleriyle örtüşmektedir.
Küresel Eğilimler ve Stratejik Notlar
Dünya genelinde artan enerji talebi karşısında birçok ülke yeniden nükleer enerji yatırımlarına yönelmektedir. Nükleer teknoloji artık sadece enerji üretimi için değil; denizaltılardan uzay araştırmalarına, ulaşımdan güvenliğe kadar pek çok alanda kritik öneme sahiptir. Özellikle nükleer enerjiyle çalışan denizaltılar, savunma teknolojilerindeki dönüşümün somut göstergelerindendir.
Türkiye’nin Akkuyu projesi kapsamında elde ettiği kazanımlar, santral tasarımı ve mühendislik bilgi birikimi açısından önemli bir eşiğin aşılmasını sağlamıştır. Ancak, reaktör çekirdeği ve yakıt çubukları gibi kritik bileşenlerde yerli üretim kapasitesinin artırılması için hem kamu yatırımları hem de uluslararası iş birlikleri gereklidir.
Akkuyu’daki Güncel Durum
Uzun süredir Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nde çeşitli finansal ve teknik sorunlar yaşanmaktadır. Rusya’nın para transferinde karşılaştığı zorluklar nedeniyle 2., 3. ve 4. ünitelerdeki inşaat çalışmaları aksama göstermiştir. Ancak sahadan kaynaklarımdan aldığım bilgilere göre, Rusya BOTAŞ üzerinden Akkuyu’ya 400 milyon dolar kaynak aktarmıştır. Buna rağmen, projede sıcak para ihtiyacı sürmektedir. Öte yandan, birinci ünitede test aşamasına geçmek için çalışmalar devam ettiği, ilk elektrik üretiminin de 2026 yılının ikinci yarısında başlaması öngörülmektedir.
Netice itibariyle Türkiye, yerli nükleer reaktör geliştirme süreciyle yalnızca enerji üretiminde değil, aynı zamanda teknoloji geliştirme ve stratejik bağımsızlık alanlarında da önemli bir eşikten geçmektedir. Artık mesele sadece bir nükleer santral kurmak değil; kendi nükleer teknolojisini üretebilen ülkeler arasına girebilmektir.
Bu sürecin başarıyla yürütülmesi, yalnızca enerji arz güvenliği değil; aynı zamanda çevresel sürdürülebilirlik, ekonomik kalkınma ve jeopolitik güç dengeleri açısından da hayati öneme sahiptir.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.